DOLAR 32,3831 0.19%
EURO 35,0502 -0.08%
ALTIN 2.325,510,27
BITCOIN 2272172-0.62295%
Rize

HAFİF YAĞMUR

18:45

AKŞAMA KALAN SÜRE

Ömer Asmalı

Ömer Asmalı

13 Temmuz 2017 Perşembe

derneğimizin 10. yılı üzerine

derneğimizin 10. yılı üzerine
0

BEĞENDİM

 

 

 

Genç ve hürken, düşlerimin sonsuzken çevremdeki her şeyi değiştirmek isterdim. Yaşlanıp akıllanınca, dünyanın değişmeyeceğini anladım.

 

Ben de düşlerimi azaltarak sadece memleketimi değiştirmeye karar verdim. Ama o da değişeceğe benzemiyordu. İyice yaşlandığımda artık son bir gayretle sadece ailemi, kendime en yakın olanları değiştirmeye karar verdim.

 

Maalesef bunu da kabul ettiremedim. Şimdi ölüm döşeğinde yatarken birden fark ettim ki, önce kendimi değiştirseydim, onlara örnek olarak ailemi de değiştirebilirdim. Onlarda alacağım cesaret ve ilhamla memleketimi daha ileriye götürebilirdim.

 

Yukarıdaki ifadeler bir anıt mezar yazısıdır ve bize hayatın gerçekliğini anlatır.

Bir başka özlü söz ise, bir tepenin üzerinden uçsuz bucaksız tarlalara bakıldığında evreni yargılamanın imkânsız olduğunu nasihat eder.’‘ Bir gün arkanı dönüp baktığında gözyaşı yerine yüzünde tebessüm olsun’’ der.

 

Kimi insanlar yaşamları boyunca iz bırakırlar kimileri ise is.

 

Her ne kadar yukardaki satırlar bir anıt mezar ifadeleri, öz söz olsalar da idealist ve vatansever her kişi üç aşağı bir yukarı aynı duygu ve düşünceler içerisindedir.

 

Bu nedenle bizde ‘’memleketimizi nasıl kurtarırız !’’ sevdası içinde bu işe iz bırakmak için girmiştik Çocukluğunun memlekette ama yaşamının büyük bir kısmını gurbette geçirmiş birisinin memleket özlemi her zaman olur. Bu nedenle bir hayalim vardı. Gitgide kötüleşen, yaşanmaz hale gelen memleketime katkı sağlamak. Bununda Farklı projelerle hayata geçirmek gerektiği kanaatinde idim. Dernek çatısı altında, ortak akıl ve uygulama ile bunların bir kısmını başardık. Bana göre en önemli ayak olan 1. Kısımda başarılı olamadık ve bu yüzden içinde insan ve sevgi olmayan hiçbir projenin sürekli olmayacağı düşüncesindeyim.

 

  1. Kısım; dostluklar, dayanışmalar, imeci usulleri, atma türküler, deredeki etkinlikler, karşılıklı iletişim, … kısaca hoş sohbet, içten tebessüm. Bu insani boyutu ki en önemli kısmı bence bu. 2.inci kısım; yaşanabilir ve sürdürülebilir bir çevre. Organik tarım, çöp projesi, derelerin ıslahı, alabalık üretimi, … 3. Kısım; sosyal, ticari ve tanıtım. Organizasyonlar, spor salonları yapımı, yalıda çay bahçesi, Melyat’ı eski haline getirme projesi, demir elma projesi gibi katma değer sağlamak,…

 

Dernek oluşumunun temelinin atıldığı ilk toplantılarda, heyecanlı ve yöremize katkı sağlamak düşüncesi olan katılımcılardan oluşan derelilerimizle istişare toplantıları yapılmıştı. Gerek katılımcıların duygu ve düşünceleri gerekse projeleri bende büyük bir heyecan uyandırmıştı. Uzun tartışmalar neticesinde düşüncelerimizin ve projelerimizin hayata geçmesinin ancak dernekleşmek ile mümkün olacağı düşüncesi ile dernekleşme kararı alındı. Bu sefer derneğin hangi köyleri kapsayacağı gündeme geldi ve deremizin bütün köylerini kapsamasının doğru olacağı zaten bu 14 köy geçmiş zamanlarda dedelerimizin dostluklar kurduğu, arkadaş olduğu, hatıratlarının olduğu köyler olduğu bizimde bunların canlandırmamız gerektiği bahisle bu köylerde kapsama alanı içine alınması uygun görüldü.

 

Slogan olarak; sen yoksan biz bir eksiğiz, amaç olarak ta deremizi ve vadimizi temiz tutalım, dostlukları canlandıralım olmuştu.  Derneğin ismi de ortak akıl ile MELYATDERESİ DERNEĞİ olmuştu.

 

Dernekler ya çatıdan, ya da tabandan gelen arzu ve istekle kurulur. Bizim dernek çatıdan kuruldu. Ancak tabanın kabul etmesi ve geçmişte kötü olan dernek imajının değişmesi için toplumsal, her kesim için kabul gören çöp toplama projesini hayata geçirdik. Bu sadece bizim yörede değil, ülkemizde pek ender rastlanmayacak toplumsal bilinç ve duyarlılık örneği idi. Çok şükür bunu başardık ve hatta derneğimiz sayesinde bütün Rize ilinin çöplerinin toplanmasına vesile olduk.  Bundan başka, festivaller, tanışma kahvaltıları, kültür ve eğlence gezileri, deremize doğal alabalık salınımları, folklor etkinlikleri, bilgilendirme mesajları vb. gibi birçok iz bırakan etkinliği kısıtlı imkânlarla yaptık. Ancak imkânlarımız elvermediğinden ve gerekli desteği alamadığımızdan birçok sosyal projelerimizi hayata geçiremedik.

 

Derneğimizin faaliyetleri, amaçları ve niçin bu derneğin yaşaması gerektiğinin köyümüz ve halkımız için elzem olduğu hususları ulaşabildiğim, gördüğüm, konuşabildiğim her ortamda dile getirdim. Konuştuğum bütün arkadaşlar bana hak verdiğini söylediği halde üye olma bazında bir varlık göstermediler. Bütün iyi niyetli çabalarımız, çalışmalarımız halkımızın bir araya gelmesini, ortak amaçta buluşmasını başaramadı.

 

Neler yaptıklarımız, imkânlarımız ve kabiliyetlerimiz belli. Bu nedenle inanıyorum ki bu derneğe katkı sağlayanların emekleri altın harflerle ileride anılacaktır. Dernek için, köy ve köylü için kılını kıpırdatmayanlar ve hatta köstek olanları da tarih onları ayrı bir sayfaya koyacaktır. Tarih yapılanları yargıladığı gibi yapılmayanları da yargılayacaktır.

 

Sosyal medyada bazı arkadaşlar -ki bunların birçoğu derneğe üye değil-  bizi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldukları için eleştirdiler. Örneğin, yolların kötü olması, köylere yatırım yapılamaması, çay üreticilerin durumunu iyileştirilmesi vb. gibi eleştiriler yapıldı. Kısaca dernek olarak siz ne iş yaparsınız gibi ifade kullananlar oldu. Bunlar beni açıkça çok ilgilendirmiyor, ama düşündürüyor, bu insanlar küçük düşüncelere dalıp niçin resmin büyük kısmını görmüyorlar. Gerek yönetimlerde, gerekse üyeler ile yapılan yararlı tartışmamaların, eleştirilerin olması şüphesiz faydalıdır, gereklidir. Bunu gerek bütün söylemlerimde, gerek önceki sitedeki çeşitli yazılarımda ( bir keresinde Hintli düşünür ve ressam Raja Guru örneğini vermiştim) olumlu eleştiri kimin tarafından gelirse gelsin bizim makbulümüzdür bizi ileri götürür demiştim.  Ancak eleştirilerin maalesef farklı amaç taşıdıklarını görüyoruz.

 

Zamanında Napolyon’a siyasi bir hasmı parmağıyla harita üzerinde işaret yaparak sormuş. Siz buraları niye almadınız, şöyle şöyle işler yapmadınız diye, Napolyon demiş ki eğer sizin söylediğiniz işler öyle parmakla gösterilip alınacaksa ben dünyayı fethederdim demiş.

 

Derneğimiz son senelerde gerekli desteği kaybettiğinden durağan bir faaliyet içerisine girmişti. Bu nedenle sıkıntıları paylaşmak, bir çözüm önerileri almak yeri geldikçe üyelerin de elini taşın altına koyması gerekiyordu. Yönetime girme amacım, öncelikle iyi yetişmiş ve akıl yürütebilecek bir grup derelilerimizi bir araya getirip yöremize ve insanımıza yenilik getirecek, kalkındıracak ve belki de ülke çapında ses getirecek projelere imza atmak idi. Malesef bu düşüncem gerçekleşmedi.

 

Eli güçlü olmayan, maddi gücü zayıf arkasında halk kitlesi olmayan her kurum ve kuruluş yok olmaya mahkûmdur. Bu anlayışla ya hep beraber ya hiç anlayışı gereği tıkandığımız ve çare aradığımız noktaları üyelerimizle paylaşmak için umuduyla birçok kez bilgilendirme toplantıları yaptık, yazdık, çizdik birebir konuşmalar yaptık. Ancak maalesef burada da istenilen duyarlığı gördüğümüz söylenemez.

 

Aralık 2016 ayında Olağan Genel Kurul yapıldı. Bu genel kurulda da temel amaçlar yönetim kurulu sayısını 5’e düşürmek ve derneğe külfet olan aidatı ödemeyen üyelerin belli kıstaslar dâhilinde üyeliklerin düşürülmesi idi. Genel kurul esnasında hiç rastlamadığımız bir dirençle karşılaştık. Eğer bu üyelerimiz bu duyarlılıkları derneği sahiplenme, yaşatma noktasında olsa idi şüphesiz biz bu halde olmaz bu satırları da yazma ihtiyacını duymazdık. Dolayısıyla bu bana göre eleştiriler hangi amaçla yapılırsın dernek yönetime olan güvenin eksikliği anlamını taşıyor. Yönetimdeki birçok arkadaşta aynı duygu ve düşünceleri taşıdığından bir an önce olağan üstü seçim yapıp yönetimi devretme kararı alındı. Ancak burada üyelerin çoğunluğunun İstanbul’da bulunmayacaklarından dolayı yeni bir yönetim için zaman azaldığı cihetiyle bu toplantı yılsonuna bırakıldı. Bu amaçla;

 

Nisan ayı içinde durum değerlendirme toplantısı yapıldı. Bu güne gelinene kadar geçen süreçler, yaptıklarımız, yapamadıklarımız, bu aşamada yeni yönetim kurulu üyelerine ihtiyaç olduğu neden ve niçinleri ile zaman elverdiği ölçüde üyelerimize anlatıldı.  Anket yaparak her üyenin fikirleri alındı. Bu görüşler neticesinde yönetimin bir yol haritası çizmesi açısından gerekli idi. ( bu üyeler derneğe katkı sağlayan yarı çoğunluktu ve fikirleri önemli idi).

 

Bu toplantıdaki ikinci ana konu bölgemizdeki hava limanı yapımı ile ilgili vadimiz köylerinden taş alınmasının durumu ve bu durumu karşısında derneğimizin duruşunun ne olacağı idi. Açıkçası konuya hâkim konuşmacılar işin ansiklopedik ve akademik detaylarını bize sundular. Hâlbuki ki yönetim bu detaylar kadar, bu projenin neresinde ve nasıl olacağız, yapılması gerekenler nedir, taş ocaklarının çıkarılma konusunda vadimizin durumu ve derneğimizin pozisyonunun ne olması gerektiği hususlarında bilgi alışverişinde bulunmak ve yol haritası çizmek idi. Bu konuda da gereken bilgi ve destek alınamadığı görüşündeyim. Ancak, bu toplantı da her ne kadar beklenen sonucu vermedi ise de bana göre kayıtlara girmesi, sorunların şimdiye kadar olmadığı biçimde anlatılması bakımından yapılan en önemli toplantılardan biri olduğunu düşünüyorum.

 

Derneğimizin asli görevlerinden birinin çevre olduğu için elbette bu işe müdahil olması gerekirdi diye düşünülebilir. Doğrudur. Çevre ile ilgi şimdiye kadar eşi görülmemiz projelere imza attık. Ancak bu proje kararlarını yönetim ve birkaç üyenin desteği ile hayata geçirdik. Bunları yaparken arkamızda genel bir halk kitlesi olduğu söylenemez. Taş ocakları ise birçok dengeyi değiştirecek bir çalışma. Eğer arkamızda, yanımızda bizimle beraber başta muhtarlar, azalar ve köylü olmazsa bu konuda radikal kararlar alınamaz. İyi yaparsan Allahtan, kötü yaparsan dernekten olur. Nitekim olaya baktığımız zaman her köy kendi menfaatleri ölçüsünde girişimlerde bulunduğunu görüyoruz. Tabiri caizse derneğin esamesi okunmadı, ne bize danışıldı nede birlikte çalışma önerisi sunuldu. O yüzden bu aşamada olaya müdahil olmayı ben kendi adıma uygun bulmuyorum. O zaman doğal olarak derneğin fiili yapısı sorgulanacak. Bende kişisel olarak kendi prensiplerimi, görüş ve düşüncelerimi hayata geçmediği bir ortamda bulunmak, boş yere çabalamak, havanda su dövmek gibi olduğundan bu durum bana zül gelmektedir.

 

Ülkemizde dernek yöneticiliği maalesef çok yüksek oranda profesyonelce yapılıyor. Yani dernek yöneticileri siyasi, ekonomik, çevresel vb. gibi bir rant peşindeler. Bu nedenle yönetimlere yapışıp kalıyorlar, fayda zarar analizleri onları fazla ilgilendirmiyor. Biz bunu bu şekilde yapmadık, yapamadık.

Avrupa’da ortalama her 40-50 kişiye bir dernek, Türkiye’de 866 kişiye bir
dernek düşüyor. Türkiye’deki STK’ların başında hem şehri ve yardımlaşma
dernekleri ile okul koruma ve cami yaptırma dernekleri geliyor
Ankara Ticaret Odası (ATO) nın AB Kapısında Sivil Toplum adlı dosyası, hükümet dışı güçler olarak adlandırılan Türk sivil toplum örgütlerinin AB ülkelerinin çok gerisinde olduğunu gözler önüne serdi. Rapora göre Türkiye’de 80 bin 757 adet dernek faaliyet gösteriyor. Buna göre her 866 kişiye bir dernek düşüyor. Avrupa Birliği ülkelerinde ise dernek sayıları milyonlarla ifade edilirken, bu ülkelerdeki nüfusun büyük bir çoğunluğu sivil toplum örgütlerinde görev alarak devletin işini kolaylaştırıyor.

Almanya’da 2 milyon 100 bin, Fransa’da 1 milyon 470 bin dernek bulunuyor. Fransa ve Almanya’da her 40 kişiye 1 dernek düşüyor. Ancak her 10 Fransız’dan 4’ü en az bir derneğin faaliyetine katılıyor. Nüfusun beşte biri ise en az iki derneğe üye bulunuyor. ABD’de 1 milyon 200 bin dernek bulunuyor. Bu ülkede her 15 Amerikalı’dan bir tanesi bu tür kuruluşlarda çalışıyor. Bu sektör ABD’de bankacılık, teknoloji ve hatta kamu sektörü kadar ağırlığa sahip.

 

Rapora göre Türkiye’de dernek en az 7 kişi ile kuruluyor. Türkiye’de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının üye sayıları çoğunlukla 10 ile 100 arasında değişiyor. Zaman zaman üye sayısı ekseriyete bile düşebiliyor. Oysa bazı Avrupa ülkelerinde dernek sayısı bizdekinden çok daha az olmasına karşılık üye sayıları binler ve milyonlarla ifade edilebiliyor. Örneğin İngiltere’de sadece Kuşları Koruma Derneği’nin 1,5 milyona yakın üyesi var.

 

Yukardaki tablo ülkemizin ve insanımızın genel durumunu gayet güzel özetliyor.

 

Derneğin başlangıç aşamasından bu yana    duygu ve düşüncelerimi söylemiştim ve toparlamaya çalışayım.

 

Bende bir hayal kırıklığı, bezginlik yarattı. Hayatımda hiç başarılı olmayacağım, yapamayacağım veya desinler diye hiçbir işin içinde olmadım. Benim yönetici olduğum bütün görevlerde önce insan diyerek işe başlar, bu insanların eğitimi başta olmak üzere görev ve sorumluluklarını aşılarım. Hep beraber olmak ilkesi ile sanal bir aile oluştururum. Bir pazıl grubu gibi, zincirin halkaları gibi taşların yerlerine oturmasına gayret gösterir ve sonuç olarak aynı hedefe kilitlenen kişiler hedefe kolay ulaştıklarından buna önem verilirim. Dernek sürecim dahilinde de buna çok gayret göstermeme rağmen başaramadım. Bu nedenle arkanda halk kitlesi olmadan bir şeyi nasıl ve ne adına yapacaksın. 14 parça köyden 100 kişi bu derneğe ilgi duyuyorsa bununda yarısı aidat bazında bizi destekliyorsa, eski yönetim kurulu üyeleri sade vatandaş olarak bir kenarda duruyorsa, para pul yok bir avuç insanın gayretleri ile bir yerlere bu kadar gelinir.

 

Bu derneği ben belki de gereğinden fazla özümsedim, benimsedim, o nedenle biraz fazla duyarlı oldum.  Ancak, gördüm ki her birey tabiri caizse kendinin hükümdarı olmuş, ezilmemiş, darlanmamış, yokluk görmemiş, ihtiyaçlarını bir şekilde gidermiş bir topluluğu bir araya getirmek zordur. Ancak inşallah olmaz ama ben bu gidişte vaziyet hayra alamet değil.

 

Bu nedenle; Yukarıda kısaca özetlediğim nedenlerden dolayı, ben bu açık mektupta anlaşılacağı üzere yıl sonu yapılacak olağan üstü genel kurulda dernek üyeliğine devam edeceğimi ancak yönetimin kurulu üyeliğine aday olmayacağımı ifade ediyorum. Vakit hızla geçiyor. Yılsonunda yapacağımız olağan üstü genel kurul için, yeni adaylar, yeni yönetim,  taze kan ACİL aranıyor. Bizlerde elbette destek vereceğiz. Gene de aman sende, boş ver benden başka birileri nasıl olsa olacak denirse…. Zaten söylenecek söz, yapılacak eylem olmaz.

 

Sözlerimi yukarda ifade ettiğim cümlelerle bitirmek istiyorum.

 

Kimi insanlar yaşamları boyunca iz bırakırlar kimileri ise is.

 

Bir tepenin üzerinden uçsuz bucaksız tarlalara bakıldığında evreni yargılamanın imkânsız olduğunu nasihat eder.’‘ Bir gün arkanı dönüp baktığında gözyaşı yerine yüzünde tebessüm olsun’’ der.

 

YÜZÜMÜZDEN TEBESSÜM, KALBİNİZDEN UMUT EKSİK OLMASIN.

Ömer ASMALI Temmuz 2017

 

 

 

Devamını Oku

Batan Türk Gemisinin Kaptanı “Kamil Murat Kantoğlu” vefat etti

Batan Türk Gemisinin Kaptanı “Kamil Murat Kantoğlu” vefat etti
0

BEĞENDİM

İtalya’nın Ravenna Limanı açıklarında batan Türk kargo gemisinin sulara gömüldüğü anlar saniye saniye görüntülendi. Ö.Çetinkaya Denizcilik’e ait batan Gökbel adlı gemide 2 kişi hayatını kaybetti, kayıp 4 mürettebatı kurtarma çalışmaları ise sürüyor.

İtalya’nın Ravenna Limanı açıklarında Belize bandıralı bir kargo gemisiyle çarpışan Gökbel isimli Türk bandıralı yük gemisi battı. Çetinkaya Denizcilik şirketine ait geminin 11 mürettebatın 7’sine, ikisi ölü olmak üzere ulaşıldı.

Ölenlerden birinin gemi kaptanı Rize Pazar Örnek  (Venek) Köy Nüfusuna kayıtlı Kamil Murat Kantoğlu, diğerinin ise müretebbat Emrah Karataş olduğu belirlendi.

Kayıp mürettebatı kurtarma çalışmaları ise devam ediyor. Çetinkaya Denizcilik şirketinde yetkili olan İsmail Çetinkaya yaşanan faciayı anlattı.

kamil murat kantoğlu

“GEMİ 20 DAKİKADA BATTI”

Yaşanan kazayla ilgili bilgi veren Çetinkaya, “Ağır sis göz gözü görmüyor, derya gibi denizde iki gemi birbirini buluyor. Karşımıza çıkan gemi burnuyla bizim gemimizin arka tarafına vuruyor. Bizim en zayıf bölgemize geminin en güçlü bölgesi vuruyor. Bundan dolayı gemimiz 20 dakika batıyor. Kaptanımız mürettebatı can havliyle güverteye çıkarıyor. Güverteden can kurtarma batına attığı biniyor. Gerisi bilinmiyor. Önce bir vefat sonra akşama doğru ikinci vefat geliyor. 4 kişi kayıp. 5 kişi de kurtarılarak hastanede tedavi aldığı haberi geldi. Gemi tamamıyla battı. 11 mürettebatımız var. Hepsi Türk. Gemimiz Türk bayraklı” dedi.
“BİZE ÇARPAN GEMİDE HİÇ HASAR YOK”
Hava şartlarının arama kurtarma çalışmalarını güçleştirdiğini kaydeden Çetinkaya, “4 kurtarma gemisi helikopterler gelmiş. Hava o kadar kötü ki bir kurtarma gemisinin batma tehlikesi geçirdiği ve içine yaralıların olduğu söylendi. 4 kişinin kurtulmasını diliyoruz. Herkesten dua rica ediyorum. Biri kaptan biri ise ikinci kaptan. Aynı bölgede yolcu gemisinde yangın çıktı, 150 kişiyi kurtardılar. Orada da Türkler var. İnşallah onlar da kurtulurlar. İskenderun’dan çıktık. Diğer gemide hiçbir hasar yok” diye konuşu.

“GEMİ SON SÜRATLE BİZE ÇARPTI”

Türk gemisine çarpan geminin hızının çok fazla olduğunu belirten Çetinkaya, “Belize bandıralı gemi 12. 7 mil süratle gelirken bizim gemimiz 4. 1 süratle giderken çarptı. 12. 7 mil bu tonajlı gemide son sürattir. Bizim düşüncemiz bu limana bu geminin çağrılması bu hava şartlarına neden çağrıldı pek anlayamadık. 9 şiddetinde bir hava, kurtarma ekiplerinin bu kadar sıkıntı çektiği bir pozisyon da bilmiyoruz” şeklinde konuştu.

 

Bu video Adobe Flash Player’ın son sürümünü gerektirmektedir.

Adobe Flash Player'ın son sürümünü indirin.

 


Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.