13 Nisan 2025 Pazar
ÖLÜMÜN KIYISINDA YAŞAM | AÇIK MEKTUP
Bu mektup dostlarıma yaşamış olduğum serüvenin satırlara dökülmüş halidir. Karamsar bir yazı şekli olduğunu kabul ediyorum ancak yazılmasının gerekli olduğunu değerlendiriyorum. Sizlerin medyada duyduğunuz ayağıyla hastahaneye gitti ve bir daha geri gelemedi anonsuna yazık oldu deyip geçiyordunuz, bende öyleydim şüphesiz. Bu yazı belki de hayatımın özet bir muhasebesidir. Hiç düşündünüz mü ecel beni nerede yakalayacak diye. Bu durum mutlaka bir yerde tecelli edecek ama nerede? Hayatım boyunca bir çok yazıyı kaleme aldım ancak bu tür bir yazıyı yazacağımı hiç düşünmemiştim. Ne demiş atalarımız ‘’ne oldum değil ne olacağım diye düşün’’. İnsan oğlunun hayatının nasıl seyredeceği her zaman kendi elinde olmayabilir kader çizgisinin götürdüğü yere kadar da olabilir. Kısaca sonu belli olan bir yola revan oluyoruz. Bu durum bizi daha kaliteli, adil ve yaşanabilir bir dünya için vereceğimiz mücadele için sebeplerden biri olmalıdır.
Ölüm bir canlının yaşam faaliyetlerinin bitmesi anlamındadır. Soğuk ve ürpertici bir kelimedir değil mi ölüm? Bunun yanında hayatımızın belki de tek gerçeğidir. Hepimiz er veya geç kabullenemezsek de bu gerçekle karşılaşacağız.
Benim durumum elbette birçok kişide olmuştur ve muhtemel de olacaktır. Dediğim gibi bu yazı kişisel görünse de amacı o değildir. Amacı, yaşam savaşının içinde insanların sevgi, saygı ve merhamet duygularının da yeşermesi olmalıdır. Zira, hayat çok kısa birbirimize adil ve hoş görülü davranmamız önemlidir. İnsanın başına gelmeyince neyin ne olduğunu anlamıyor. Bu nedenle bu hikaye işe gitmek amacıyla sabahın köründe kalkıp hastahaneye yürüyerek giden o anda bilinmese de geri dönüşü meçhul olabilecek birinin hikayesidir. Nerden bileceğim sıradan bir göğüs ağrısı diye nitelendirdiğim bir acının gerçek anlamını. Bir gün önce işimde gücümde sosyal hayatta idim. Gün içinde plan ve programlarım vardı ancak bunların hepsi çöpe atıldı.
2025 yılı Ocak ayının son günü bir hafta sonu işe gitmek isterken sabaha karşı şiddetli göğüs ağrısı ile kalktım. Biraz evde oyalandım belki geçer diye olmadı doğru hastahaneye gittim. Kader çizgim rota değiştirip beni farklı limana atmıştı. Halbuki kafamda tasarladığım projelerim vardı. İlk tetkikler benim durumumun ciddi olduğunu gösterdi. Her operasyon öcesi kural gereği yapılacak işlem için onay alınır. Bu arada acil olmayan olayda hastanın düşünme payı veya alternatifleri olabilir. Benim öyle bir durumum yoktu. Ne başka bir hastahane veya doktor seçme veya birine danışma ihtiyacım için zamanım bile olmadı. Bana ne dedilerse onay verdim. Düşünecek, alternatif yaratacak fikirlere zamanım olmadığını anlıyordum. Kısaca çaresiz durumdaydım.
Şişli Hamidiye Etfalden Seyrantepe Etfal’e ambulansla sevk oldum. Bu vesileyle merak ettiğim ambulansta neler oluyordu sorusunun cevabı ilk ambulans maceram da son bulmuştu. Servise yatışım ile tetkiklere devam ederek anjio oluşum arka arkaya oldu. Anjiyo temiz çıkmıştı. Ben tamam yırttım bu işten diye düşünürken göğüs ağrılarımda bir azalma olmaması üzerine acil tomografiye yönlendirildim. Ben olayın ciddiyetini henüz anlamamıştım. Zira benzer olay daha önce olmuş bir özel hastahanede bana midedeki gastrik buna neden oldu denilmişti. Ben hala öyle düşünüyordum. Daha önceki deneyimimden sorun midedeki gastrit olması düşüncesiyle tomografiye el sallayarak gittim. Bu benim için filmin koptuğu anmış bilemedim. Aort damarım yırtılmış (aort anevrizma) kan kaybediyormuşum. Yaşam zamanım daralmış acil ameliyata girmem gerekiyormuş. Ameliyata 1 veya 2 saat geç girsem yaşamımı kaybedebilir mişim. Bu tip ameliyatlarda operasyon esnasında dahi sağ çıkma oranı %30 oranında ve hadi sağ çıktın yoğun bakımdasın gene tam emniyette değilsin burada da 24 saat çok önemli. Bu zaman zarfında sağ kalma oranı ise %60. Genele baktığımız zaman yaşam şansımın %10 civarında olduğu öğrendim. Benim yeni öğrendiğim diğer konu aort damarımdan kalbe giden kapaktaki yaprakçık 3 tane olması gereken bende 2 taneymiş. Onlarca chek up tan ve testten geçtim açıkçası bunu bilmiyordum. Bu durum insanlarda %2 olarak doğuştan görülüyormuş.
Bütün tedavim ve ihtiyacım yerinde zamanında olmuştu. Bu arada beni ameliyat yapan Prof. Dr. Tolga Demir Hocamız saat 20:00 da evden gelerek operasyonu yaklaşık 8 saat yönetti. Ekibi ve kendisine hayatımı borçluyum. Operasyon sırasında birde beyin cerrahı hazır olmuştu. Beyine yeterli kan gitmez ise kısmı felç söz konusu olabilirdi. Bu arada taze kana ihtiyaç oldu. Onlarca kişi kan için kuyruğa girdi. Benim operasyonun tamamlama saati olan 04:00 kadar sürmüştü. Yüzden fazla kişi hastahanede operasyonu sonucunu beklemiş bir o kadar da beni dışardan takip etmişti. Bu durum beni çok mutlu etti. Bu olaydan çıkarılacak tek olumlu sonuç dostlarımın çokluğu olmuştur. Bu vesileyle herkese sonsuz teşekkür ediyorum.
Hani demiştik ya kimin ne zaman ne olacağı belli değil diye. 1 hafta önce bir giysi almıştım. Giysiyi giyemeden hastahane gittim. Eve gelince onu askıda gördüm. Ve halen de giymiş değilim. Düşünün hayata dair planlarınız var, gideceğiniz, giyeceğiniz, toplantılarınız vb gibi bir çok düşünce var ve aniden siz bunları bırakıp gideceksiniz. Ne garip değil mi? Hangimiz normalde ya ben az sonra ne olacağım diye düşünür. Kişisel ihtiyaçlar o an içindir ama toplumsal görevleri yerine getirmişsen seninle birlikte sonsuza kadar devam eder. Bir gün bir büyüğümle sohbet ediyoruz. Bana laf arasında dedi ki ‘’Ömer Kaptan cebindeki para senin olmayabilir farkında mısın’’. Şaşırdım nasıl yani ağabey dedim. Şöyle dedi, bunu harcayabileceğinden emin misin? Hiç böyle düşünmemiştim. Bırakın gelecekteki kazanacağım maddi varlıkları cebimdeki paranın bile benim olamayacağını düşünmeye başladım. Ve nitekim aldığım giysiyi bile giyme nasip olmayabilirdi. Bu örneğe canlı şahit olmuştum. Benim yaşama şansımın olması, Allah’ın verdiği ömür, doktorların çabaları, dostların duaları, vücudumun dirençli olması velhasıl bir sürü etmenler benim lehime sonuçlanması sonucu olmuştu.
Mesleğim gereği hastalığı bir kazaya benzetirsek şöyle bir tablo ortaya çıkar. Bilirkişiler veya kaza uzmanları bir kaza olduğu zaman kaza analizi yaparlar. Burada önemli olan kazaya sebep olan kök sebep nedir araştırılır. Sonra kazaya neden olan olayları sıralar ve bu olayların hepsi aynı anda birlikte oluşması, arada bariyer olmaması durumunda kaza meydana gelir. Ara bariyeri yani kazalara neden olan sebep belirlenince bilahare önlemler buna göre alınır. Kazaların olmaması için kaza örneklerinden dersler çıkarılarak bazı yeni kurallar meydana getirilir. Kurallara aykırı yapılan her eylem aynı anda meydana gelirse kaza kaçınılmaz olur.
Kazaların bariyersiz olarak bütün açıkları geçmesine İsviçre peynirine (aralarda delikler olduğu için) benzetilir. Örneğin iki gemi açık denizde çatışmış. Bunun kök nedeni araştırılması sonucunda Uluslararası Deniz Çatışmayı Önleme Tüzüğü kurallarını yerine getirmemek olduğu kök neden olarak anlaşılmıştır. Bunlar, yetersiz gözcülük, ses ve seda işareti vermeme, yetersiz manevra, seyir fenerlerini kullanılmaması gibi. Akabinde tali yani yan sebepler de personelin yeterli dinlenmemesi, stres ve baskı altında olup gerekli akıl yürütmeyi yapamaması gibi. İşte bütün bunlardan bir veya birkaçı aynı anda önlem alınmadan meydana geliyorsa arada bariyer olmadığında kaza denen istenmeyen hedefe ulaşılıyor demektir.
Peki, benim hikayemle ne ilgisi var bu olayın. Yukarıdaki denizcilik örneğini baz alırsak benim olayımda bir şekilde gemiler çatışma mesafesine geldiler. Yazı hastalığımın oluşturan bazı ihmaller oluştu. Bu esnada yapılacak manevralar çok önemli. Hastahaneye acil yatışım, gerek tetkikler gerekse teşhis ve tedavinin zamanında olması, taze kan ihtiyacının gene zamanında tedarik edilmesi, dostların duaları, aileme operasyon sonuna kadar destek gibi bir şans ve Allah’ın lütfu ile yaşama döndüm. Elbette bunların aynı anda olması kolay bir olay değildi. Denizde olabilirdim, şahane bir ortam içinde yazlık bir yerde olabilirdim ancak saydığım imkanların bir çoğunun olmaması bu cennet ortam bile benim yaşamama katkı sağlayamayabilirdi. Kısaca İsviçre peyniri benim lehime işlemişti.
Dediğim gibi, bu yazım kendimi tanıtma amaçlı değildir. Zaten hayatımın hiçbir döneminde böyle bir amacım olmamıştır. Sadece, yaşanan olayın Allah göstermesin ama her birimize de olma ihtimali karşısında yaşamış olduğum duygu ve düşüncelerden ibarettir.
Bana ailem başta olmak üzere diyorlardı ki bu yaşına geldin maddi bir getirisi yok niye onca yolu tepip okula gidiyorsun, sosyal faaliyetlere katılıyorsun, çağrıldığın her yere girmeye mecbur musun, sen bu kadar arkadaşların için uğraşıyorsun onlar senin için aynı şeyleri yapar mı vb gibi. Rahmetli babam darlandığı ve ihanete uğradığı zaman derdi ki ‘’ İnsan oğlu çığ süt emmiş kimse bilmez fendini. Kime iyilik edersen sakın ondan kendini’’. Babam kendi çapında iyi konumdaydı, yardım ettiği bir çok kişinin ihanetine uğramıştı. Bende zaman zaman uğradım elbette. Çıkarı bitince insan başka çıkar için hemen saf değiştirir. Ancak, ben gene ‘’iyilik yapta denize at. Balık bilmezse halik bilir’’ öz deyişini kabul ettim. Başka bir öz söz der ki; ‘’seni kandırdıkları için sen aptal değilsin, kandıran kendini kurnaz sanan zavallıdır’’. Sonuçta bu sevgi ve yardımların olması hayatımın kurtulmasının bir parçası olduğunu düşünüyorum.
Benim yaşayarak öğrendiğim hayat gerçeğini özlü sözler zaten açıkça belirtmişlerdir ama ne kadar anlamışız kim bilir.
Kanuni Sultan Süleyman bir beytinde; Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sihhat gibi, diyerek sihhatın önemini vurgulamıştır.
Bir öz söz de şöyle der. Doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti. Öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın, sen bayram et. Bu sözü motto olarak ben yaşantımda uygulamaya çalıştım.
Tiyatro ve sinema sanatçısı Ali Sürmeli bir söyleşisinde söz sırasının kendisine gelmesi üzerine şöyle demişti. Benim söyleyeceğim fazla bir şey yok. Sadece diyeceğim şu ki, bir zamanlar bir alevi mezarlığına uğramıştım. Mezar taşında şu yazıyordu; İyilik iyidir. Bu söz belki bizim yazımızın bir özetidir.
Sonuç olarak, yaşam dostlarla güzeldir. En büyük servet maddi birikimler değil manevi birikimler ile dostlukların sayısıdır. Ahlaklı ve etik değerlere verilen önem, kurulan çıkarsız dostluklar hayat felsefemizi belirlese dünyanın daha yaşanılır olacağına inanıyorum.
Herkese sağlıklı, mutlu ve uzun ömürler diliyorum.
Kaptan Ömer ASMALI / 5 Nisan 2025